Prof. Dr. Abdullah OLGUN, Milli İlaç Konusunu Değerlendirdi

Eczacılık Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Abdullah OLGUN’la yerli ilaç üretme projesinde izlenilecek adımları, yapılan çalışmaların geldiği aşamayı ve yerli ilacın ülkemize yapacağı katkıları değerlendirdiğimiz bir röportaj geliştirdik

 

Abdullah OlgunYerli ve Milli İlaç Mümkün mü?
İlaç üretimi çalışmalarının yüksek maliyetli olması ve uzun yıllar sürmesi, sektörü tekelleşmeye açık hale getiriyor. İlaç üretebilme kapasitesine sahip ülkeler ciddi ekonomik kazançlar elde ediyor. Son dönemde, ülkemizde de yerli ve milli ilaç üretimi konusunda önemli adımlar atılıyor. İstinye Üniversitesi; geleneksel yöntemlerle, kanıta dayalı üretilmesi düşünülen milli ilacımızın çalışmalarında etkin rol oynamaya hazırlanıyor. Eczacılık Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Abdullah OLGUN’la yerli ilaç üretme projesinde izlenilecek adımları, yapılan çalışmaların geldiği aşamayı ve yerli ilacın ülkemize yapacağı katkıları değerlendirdiğimiz bir röportaj geliştirdik.

Kimyasal bir maddenin ilaç haline gelmesi çok karmaşık ve uzun süren bir yolculuk.
Kimyasal bir maddenin ilaç haline gelmesi çok karmaşık ve uzun süren bir yolculuk. Birkaç bin kimyasal maddeden ancak bir tanesi ilaca dönüşebiliyor. Üstelik bunlar uzun yıllar alan ve milyon dolarlar harcanan süreçler. Bu nedenle ilaç sektöründe mali yapısı çok güçlü şirketlere ihtiyaç var. Bu şirketlerin de büyük çoğunluğu ABD merkezli, global ve çok uluslu şirketler. Bu süreci finanse etmek için aktarılacak para da risk sermayesi ya da yatırım sermayesi altında ele alınıyor. Çünkü başarı garantisi yok. Testleri başarıyla geçen ilaçların dahi geri çekilme ihtimali var. ABD dışında bu sermayeyi karşılayabilecek herhangi bir ülkede yok. Avrupa ve Japonya bu süreci finanse etmekte çok zorlanıyor. İlaç sektörünün tekelleşmesinin temel nedenlerinden birisi de bu. Girişim sermayesine ihtiyacının yüksek olması ilaç sektörünü tekelleşmeye eğilimli hale getiriyor. Klinik çalışmalar çok umut verici ancak başarı garantisi yok. Örneğin; hayvan deneylerinde etkili olan formüllerin 10 tanesinden 1 tanesi insan çalışmalarında etkin çıkıyor. İlaçların geniş toplum kesimlerinde kullanılmaya başlamasıyla yan etkileri ortaya çıkmaya başlıyor. Dolayısıyla bu kadar büyük riski alabilecek firma bulmak çok zor hale geliyor. Üstelik bu çalışmaların her aşamasında maliyet daha da artıyor. Bu nedenle ABD’de büyük ilaç firmaları dışında kalan kişiler kurdukları start-up firmalarla en az 20-30 molekülü klinik çalışması aşamasına kadar getirtip, ilaç potansiyeli olan çalışmaları tüm hakları ile beraber büyük ilaç firmalarına satıyor. Bu yöntem bizim için de bir rol model olabilir. İlaç olma potansiyeli taşıyan 20-30 tane molekülün tüm deney öncesi çalışmalarını yapıp, ilaç firmaları için hazır hale getirebileceğimiz bir strateji yürütebiliriz.

Gündemimizde yer alan milli ve yerli ilacı yapmak adına en önemli avantajımız geleneksel formüller.
Gündemimizde yer alan milli ve yerli ilacı yapmak adına en önemli avantajımız geleneksel formüller. Birkaç bin kimyasal maddeden ancak bir tanesi ilaç olabiliyorken, geleneksel formüllerde bu oran çok yüksek. Geleneksel formüllerin bir diğer avantajı; başlangıçta bir gıda takviyesi şeklinde üretilip, iyi bir güvenlik gözlemiyle hasta sağlığı açısında herhangi bir sorun yaratıp yaratmadığının gözlenebilmesi. Daha sonraki süreçte bu takviyelerin ilaç statüsünde başvurulup, ruhsatlandırılması mümkün olabiliyor. İlk etapta çok yaygın görülen soğuk algınlığı, grip gibi ilaç pazarının birçoğunu oluşturan hastalıklar başta olmak üzere bu türden geleneksel tıpta kullanılan formüller üzerinde çalışma yapılabilir. Geleneksel ilaçların bir diğer büyük avantajı; belli bir bölgedeki genetik yapıya sahip insanlara etkili olan ilaçların, bazı bölgelerde etkili olamayabiliyor oluşu. Örneğin sadece Afrikalıları etkileyen, beyaz ırka etki etmeyen ilaçlar var. Dolayısıyla Geleneksel tıpta kullanılan formüllerin denendiği coğrafyada kullanılması ilaçların daha güvenli ve etkili olabilme şansını arttırıyor.

İnsanlarımız kültür olarak tablet ilaç kullanmaya çok alıştıkları için Türkiye için Japon modelinin çok uygun olduğunu düşünüyoruz.’
Birçok uzman hocamız Türkiye’de geleneksel tıp kavramanın olmadığını söylüyor. Türkiye yaklaşık 200 yıl önce 1839’da geleneksel tıptan kopmuş. İnsanlarımız kültür olarak tablet ilaç kullanmaya çok alıştıkları için Türkiye için Japon modelinin çok uygun olduğunu düşünüyoruz. Benzer bir kopuş Japonya’da da olmuş. Japonlar 1970’li yıllarda geleneksel ilaçlarını kapsüller halinde, en modern bilimsel yöntemlerle üretmeye, tıp ve eczacılık fakültelerinde öğretmeye başlamışlar. Japonların şu anda 148 tane sağlık bakanlığı onaylı, reçeteli kampo ilaçları mevcut. Bu stratejinin Türkiye için de uygun olabileceğini düşünüyoruz. Örneğin bu konu da biraz daha farklı bir örnek olarak Güney Kore var. Kore’de eczaneler bin yıl önce kullanıldığı gibi değişik bitki karışımlarından oluşan listeler hazırlıyor. Hastalar listelerindeki karışımları kaynatıp içebiliyor.

Yaptığımız tarama çalışmalarında Türkiye’de 4 bine yakın olan endemik bitki türünün yaklaşık 50 tanesinin tedavide kullanılabildiğini saptadık.
Yaptığımız tarama çalışmalarında Türkiye’de 4 bine yakın olan endemik bitki türünün yaklaşık 50 tanesinin tedavide kullanılabildiğini saptadık. Ülkemizde bu konu hakkında daha önce yapılmış çalışmalarda mevcut. Özellikle 1985 yılında başlayıp, yaklaşık 10 yıl süren ve Japonya’nın desteklediği bir halk tıbbı envanteri çalışması var. Türkiye’de birçok bölge köy köy, kasaba kasaba taranmış ve tedavide nelerin kullanıldığı araştırılmış. Toplanan veriler bilimsel bir çalışmayla kayıt altına alınmış. Bunların dışında; üniversitelerimizde, yüksek lisans ve doktora düzeyinde yapılmış çalışmalar var.

Bizim öncelikle 1839 öncesi neler kullandığımızı ve bunların içinden hangilerinin işe yaradığını saptamamız lazım.’
Bizim öncelikle 1839 öncesi neler kullandığımızı ve bunların içinden hangilerinin işe yaradığını saptamamız lazım. İbn-i Sina’ları, Galen’leri, Hipograt’ları yetiştirmiş bir coğrafyadan muhtemelen çok etkili formüller çıkacaktır. Bununla birlikte halk envanterimiz çok geniş. Doğuyla batının, kuzeyle güneyin kesiştiği, birçok halk kültürünün birleştiği bir noktadayız. Bitki çeşitliliğimiz çok fazla. O dönemin ilaç yolu olan, baharat yolunun da geçtiği bir coğrafya. Dolayısıyla Türkiye’de ciddi bir birikim olduğunu düşünüyoruz.

Tüm süreç; metinlerin çevirisi aşamasından, ilacın hastaya sunulduğu evreye kadar bilimsel olarak kanıtlanarak ilerleyecek.
Buradaki kritik nokta bu ciddi birikimin ve yazılı metinlerin dönemin terminolojisi çerçevesinde uzman kişiler tarafından çevrilmesi gerekliliği. Ayrıca tam olarak doğru çevrildiğinden emin olduğumuz formüllerin, kendi dönemlerinde üretildiği gibi hazırlanması lazım. Örneğin bir formül; o dönemde toprak bir kap içinde hazırlanıyorsa, günümüzde de aynı şekilde üretilmeli. İlaç üretimi disiplinler arası çalışma gerektiren, büyük bir ekip işi. Bu sürecin ardından ortaya çıkan formül önerilerinin hazırlanması lazım. Bu noktada işin teknoloji kısmı devreye giriyor. Bunlarla beraber botanikçi ekibe de ihtiyaç var. Bitki analizleri sonrası toksit ve zararlı madde içerenlerin tespit edilmesi lazım. Formüller hazır olduktan sonra ilgili onaylar alınıp, bunların gıda takviyesi olarak kullanıma sokulması ve o süreçte diğer çalışmalarının yapılması gerekiyor. Altını çizerek belirtmek lazım; ilaç üretme stratejimiz tam olarak kanıta bağlı olacak. Her bir aşaması en yüksek bilimsel standartlarda test edilecek. Tüm süreç; metinlerin çevirisi aşamasından, ilacın hastaya sunulduğu evreye kadar bilimsel olarak kanıtlanarak ilerleyecek.

İlaç sektöründe yaşayacağımız her gelişme, öz kaynağın Türkiye’de kalmasını sağlayacak
Ülkemiz ilaç sektöründe dışa çok bağımlı. Yüzde 35’lik kısmının soğuk algınlığı ve grip için kullanıldığı ilaçlara milyarlarca dolar para ödüyoruz. İlaç sektöründe yaşayacağımız her gelişme, öz kaynağın Türkiye’de kalmasını sağlayacak. Ülkemizde bu anlamada birçok yeni firmanın ortaya çıkmasıyla, yakın çevremizdeki ülkeler de konuya ilgi duyacak. Geliştirilen yerli ilaçların ihraç edilmesi ekonomik kazancın yanında özgüven getirecek. Geçmişle pozitif bağlamda bir köprü de kuracağız.

Biz İstinye Üniversitesi olarak yerli ve milli ilaç üretimi sürecine katkı sağlayacağız.
Biz İstinye Üniversitesi olarak yerli ve milli ilaç üretimi sürecine katkı sağlayacağız. Araştırma altyapımız ve çalışacak insan gücümüz var. Biz İstinye Üniversitesi olarak geleneksel tıp kısmını tamamen organize edelim istiyoruz. Bununla birlikte Kuluçka merkezimiz bünyesinde çalışmaya katılan hocaların da yer aldığı bir şirketle yürütme süreçlerine de katkı yapmak istiyoruz. Ekimizi hemen hemen tamamladık. İş modeli ve ticarileşme süreçleri belirlenecek. İş modelinin oturmasıyla üretime başlamayı umuyoruz.