SBF Dekanı ve İSUMKAM Müdürü Prof. Dr. Engin ULUKAYA ile Kanser hastalığında kullanılan yeni tedavi yöntemlerini ve kanser için alınması gereken önlemleri değerlendirdiğimiz bir röportaj gerçekleştirdik.

enginulukaya

"Kanser şeker hastalığı gibi olacak"
Ülkemizde ve dünyada en sık rastlanan hastalıklardan biri olan kanser, çağımızın vebası olarak değerlendiriliyor. Tıp teknolojisinin gelişimi kanser hastalığında yeni umutlar doğuruyor. 
Üniversitemizin Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Moleküler Kanser Araştırma Merkezi (İSUMKAM) Müdürü Prof. Dr. Engin ULUKAYA ile Kanser hastalığında kullanılan yeni tedavi yöntemlerini ve kanser için alınması gereken önlemleri değerlendirdiğimiz bir röportaj gerçekleştirdik.

"Bozulan hücrenin bağımsız şekilde çoğalmaya başlamasını bir tür anarşiye de benzetebiliriz"
İstatistiklerin her 3-4 kişiden birinin hayatını kanserle sonuçlandıracağını söylemesi, kanseri çok ciddi bir toplum sağlığı sorunu olarak tanımlamamıza neden oluyor. Kanseri kısaca özetlememiz gerekirse; bir hücrenin bozularak, otonomi kazanması (kendi başına hareket etmesi) olduğunu söyleyebiliriz. Bozulan hücrenin bağımsız şekilde çoğalmaya başlamasını bir tür anarşiye de benzetebiliriz. Normalde vücudumuzdaki her hücre günü geldiğinde ölmek zorundadır. Tüm hücreler doğar, bir süre yaşar ve ölür. Örneğin; bağırsak hücrelerimiz 3-4 günde, deri hücrelerimiz 20-25 günde bir kendilerini yeniler. Hücre zamanında ölmediği zaman doğal süreçte oluşan mutasyonlar zamanla o kadar kritik bir düzeye ulaşıyor ki, kritik genlere denk geliyor. Biz bunlara Onkogenler diyoruz. İşte bu durumda hücre kanserleşmeye başlıyor. Hücre artık ölmeyeceği için sürekli çoğalarak yayılıyor.

"Biz şu an konuşurken dahi hücrelerimizde birçok mutasyon oluşuyor"
Tedavi konusuna geldiğimizde, öncelikle böyle güçlü bir hücreyi öldürmenin kolay olmadığını söylememiz lazım. Kanser hücresi çok akıllı bir hücre. Biriktirdiği birçok mutasyon nedeniyle ölmemeyi ve bağışıklık sisteminden kaçmayı da öğrenebilmiş bir hücre. Normal koşullarda bizim bağışıklık sistemimizin bu tip hücreleri yakalayıp, öldürmesi lazım. Bağışıklık sistemimizin en büyük fonksiyonu; gereğinden çok mutasyon biriktirmiş normal hücreleri ya da habisleşmiş olan tümör hücrelerini öldürmektir. Yani doğal yaşam esnasında biriken mutasyonlardan kurtulmanın yolu, aslında o hücrelerin bağışıklık sistemimiz tarafından uygun zamanda temizlenmesi ya da zamanı geldiğinde o hücrelerin doğal olarak ölmesidir. Aksi halde doğar, kısa süre içerisinde kanser olur ve ölürdük. Biz şu an konuşurken dahi hücrelerimizde sürekli mutasyonlar oluşuyor. Ama her şey yolunda gidiyorsa, bir taraftan da bu mutasyonlar hücrelerimizin tamir mekanizmaları tarafından düzeltiliyor. Ancak kanser hastalığında, bağışıklık sistemi de çalışamamaya başlıyor.

"Kanser hücresinde bulunan bozukluk sayısı kadar ilaç üretmek gerekebilir."
Kanserleşmiş hücrede o kadar çok gen, protein veya fonksiyon bozuk ki. O bozuk olan yerleri artık teknolojinin yardımıyla tespit edebiliyoruz. Bozulan noktaların bazıları hücreye sürekli "bölün-çoğal" emri veriyor. Günümüzde "bölün-çoğal” emrinin kaynağını yakalayabiliyor ve bu doğrultuda ilaç üretebiliyoruz. Biz bu yönteme hedeflenmiş tedavi diyoruz. Şöyle ki; üretilen ilacın aynı güdümlü mermi gibi hedefi var. Onkoloji dünyasında buna sihirli mermi diyoruz. Peki bu yeni nesil tedavilerle kanseri hallettik mi? Maalesef hayır. Ancak hastanın belli bir süre kadar daha uzun yaşamasını sağlıyoruz. Onlarca bozulmuş hedef olması nedeniyle hasta tam olarak tedavi edilemiyor şu an için. Biz önceden 6 tane önemli mutasyonun hücre bozukluğu (kanser) yaratacağını düşünürdük. Ancak son çalışmalarda meme kanserinde 180 mutasyon, akciğer kanserinde 250’den fazla mutasyon kanserleşmeden sorumlu tutulmaya başlandı. Kanser hücresinde bulunan bozukluk sayısı kadar ilaç üretmemiz gerekebilir. Yani 180 farklı mutasyon, hücrenin kanserleşmesinden sorumluysa bizim 180 farklı ilaç üretmemiz lazım. Öyleyse; İlaç kokteyli yapılıp hastaya verildiğini düşünelim. Hasta bu sefer belki yan etkiler nedeniyle kaybedilecektir. Bu nedenle böyle bir tedavi de şu an için gerçekçi değil.

"Kanser şeker hastalığı gibi olacak"
Hedefe yönelik tedavilerden önce Genel Sitotoksik dediğimiz, yani kanserli hücrenin yanında sağlıklı hücreleri de öldüren ilaçları kullanıyorduk. Halen de kullanılıyor bu ilaçlar. Öyle ilaçlar ki bunlar; belli bir dozda vermek zorundasınız. Daha yüksek doza çıkarsanız, tümörü yok eder ama yan etkiden dolayı hastayı da kaybedersiniz. Bugüne kadar kanser tedavisi bu yarar-zarar denklemini doğru kurarak yapılıyordu. Bu yöntem hastayı biraz yan etkilere maruz bırakarak, tümörü küçültüyordu. Tümörün en kötü özelliklerinden biri de damarlanarak, büyüyor olması. Şimdi damarlanmayı önleyen ilaçlarla, tümörün daha fazla büyümesini bir ölçüde engelliyoruz. Bu yeni tedavi şekilleri ve yeni nesil ilaçlarla beraber tümör, şeker hastalığı gibi olacak ve belki hasta 20-25 yıl yaşayacak. Kanserde en iyi senaryo muhtemelen şimdilik bu olacak.

"İmnünoterapi ancak maddi durumu iyi olanların kullanabileceği çok pahalı bir tedavi şekli."
5-10 yıl içinde yepyeni tedavi yöntemleri ortaya çıkabilir. Örneğin, immünoterapi ön plana çıkmaya başladı. Yeni üretilen ilaçlar bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirici ilaçlardan yararlanabilecek hastanın – şu an tüm hastalar yararlanamıyor – başarı şansı çok yüksek. Dolayısıyla immünoterapinin bir çığır açması ve ana akım tedavilerden biri olması yakın. Ancak İşin bambaşka bir boyutu da tedavilerin fiyatları. İmmünoterapi ancak maddi durumu iyi olanların kullanabileceği çok pahalı bir tedavi şekli. Tek kür tedavi 30-40 bin liraya denk geliyor. Bunun gibi 12 defa yapıldığını düşünürsek, en az 50-60 bin dolarlardan başlayan tedavi masrafı, 200 bin dolarlara kadar çıkabiliyor. Dolayısıyla henüz devletin geri ödeme sistemlerine girebilecek bir tedavi değil. Ayrıca belirttiğimiz gibi kanser hastalarının tamamında işe yarayan bir yöntem değil. Kabaca söylemek gerekirse hastaların yüzde 20-25’i immünoterapi için uygun gibi gözüküyor.

"Kanser zor bir hastalık ama ümitli olmak lazım"
Kanser zor bir hastalık ama ümitli olmak lazım. Özellikle ABD’de yapılan istatistikler son 25 yıl içinde yüzde 26’lık bir azalmaya işaret ediyor. Bunun sebebi tedavinin başarısından ziyade, ülke genelinde koruyucu önlemlerin alınması. Mesela sigara içimi azalmaya başladı ABD’de. Sigara tüketimin azalması ve beslenme kalitesinin artması çok önemli. Kanser oluşumunda, beslenme şekli yüzde 25 oranında etkili oluyor. Yüzde 25 sigara, Yüzde 15-25 arası da genetik diyebiliriz. Geri kalanı ise; her an soluduğumuz egzoz gazından, gökyüzünden gelen kozmik radyasyona kadar çevresel faktörler. Mesela yazın güneşin altında saatlerce yatmak, yapılabilecek en büyük hatalardan bir tanesi şu anda. Deri kanserleri artmaya başladı. ABD bu tip koruyucu önlemleri alması vesilesiyle kanseri önlemede ciddi gelişmeler kaydetti. Kanserden korunmak bir devlet politikası olmalı. Çünkü kanserde öncelik, kanser olmamaktır. Çevre sağlığı düzenlenmeli, toplumsal önlemler gelmeli, sigara azaltılmalı, besin kalitesi kontrol edilmeli, mutlu bir toplum oluşturulmalı. Bunlar olduğu zaman kanser oluşma hızı azalır.

"Erken teşhis için ise tam tedavi imkanı var diyebiliriz."
Tabi çok önemli bir konu da kanserin erken yakalanması. Kanser erken yakalanırsa Cerrah sorunlu bölgeyi çıkarır ve sorun yayılmadan biter. Bunun için de uğraşıyoruz. Kanserleşen bazı hücreleri mevcut görüntüleme teknolojisi ile göremiyoruz. Fakat molekül yapısıyla ilgili değişiklikleri sıvı biyopsi ile saptarsak, kanseri erkenden yakalayacak ve tümör dokusu oluşmasını önleyebileceğiz. Muhtemelen kanserdeki asıl önemli gelişme bu olacak. Çünkü teşhis için geç kalındığı taktirde yapılacak tedaviler çok kısıtlı oluyor. Erken teşhis için ise tam tedavi imkanı var diyebiliriz. Birkaç tane geç de yakalansa tamamen tedavi edilen kanser türü de var. Mesela yumurtalık kanserinin bazı türlerinde, 25-30 yıldır yaşayan hastalar var. Böyle durumda hastalar iyileşmiş sayılıyor. Bazı lenfoma lösemi türleri de bu kategoride sayılabilir. Fakat bunlar; toplam kanserlerin en fazla yüzde 10 unu oluşturuyor.

"Kanserden korunmak için bireysel önlemler çok önemli"
Henüz toplum taramasında kullanılacak bir test olmadığı için, kanserden korunmak için bireysel önlemler çok önemli. Mesela; 50 yaşından sonra kadınların ve erkeklerin düzenli kolonoskopi olması gerekiyor. 35 yaşından sonra kadınların düzenli monografi ve Smear testlerinin yapılması koruyucu olacaktır. Böylece milyonlarca insanın kurtulması mümkün. Ülkemizde her sene 180 bin kişi kanser oluyor. Koruyucu önlemlerle bunun yüzde 25 bile azaltılması muazzam bir rakam.