İstinye Üniversitesi

Aile İletişimi Zayıf Olanın Bağımlılık Riski Fazla

Tarih
01/06/2022
Yayın
Nihayet Dergisi
Yayın Türü
Yazılı

Çocukların dijital bağımlılığı uzun zamandan bu yana gündemimizde. Peki bir çocuk nasıl bağımlı hâle gelir?
 

Bu konunun giderek önemli bir sorun hâline gelmesinin nedeni medyanın dijitalleşmesiyle birlikte içeriğe erişimin kolaylaşması ve sınırsızlaşmasıdır. Mesela benim kuşağımdaki insanların medyayla ilişkisi hep sınırlı, süreli olmuştur. Televizyonda bir çocuk programı vardır, seyredersiniz ve biter. Sınırlı süreli medya tüketimi bugün sınırsız süresiz bir medya tüketimine dönüştü. Dijital ortamlar bu erişimi kolaylaştırdı. Süre sınırını ortadan kaldırdı. Yani bugün bir çocuk isterse 24 saat çizgi film içeriğine erişebilir, isterse 24 saat herhangi bir favori oyununu oynayabilecek bir imkân bulabilir. Yetişkinlerin dünyasında durum biraz farklı ama orada da benzer sorunlar var. Bütün araştırmalar gösteriyor ki, yetişkinler için de, çocuklar için de toplam ekran süresi her geçen gün artıyor, Pandemi dönemi de bunu zirveye çıkardı. Çünkü pandemi döneminin koşulları dijitalle olan ilişkimizi çok yoğunlaştırdı. Yetişkinlerin kendi sorumlulukları var. Dolayısıyla dijital medyanın renkli dünyasında var olmak için çaba sarf etseler de belli bir noktadan sonra kendi işlerine odaklanıyorlar. İlla ki dijitalle kesintiye uğrayan bir ilişki söz konusu oluyor. Çocuğun dünyasında ise bunu kontrol etmek kolay değil. Çünkü çocuk kendisini ne eğlendiriyorsa, kendisine ne cazip geliyorsa onunla yoğun bir ilişki kuruyor. Buna ebeveyn müdahale etmediği sürece çocuk saatlerce oyun oynayabiliyor. Nasıl ki bazı şeyleri öğreniyoruz, medya kullanmayı da öğrenmek zorundayız. İyi bir medya okur yazarı olmak zorundayız. Bu da eğitimle mümkündür.

Pandeminin ekran alışkanlıklarına nasıl bir etkisi oldu?
 

Eğitim ve iş hayatımızın ekran üzerinden devam etmesi alışkanlıklarımızı değiştirdi. Zorunlu olarak günlük ekran sürelerinin ortalaması 4 saatten 7-8 saate kadar çıktı, işin doğrusu Türkiye'nin ekran kullanımı oranları hep dünya ortalamasının üzerindeydi. Televizyon kullanımı için de böyleydi. Örneğin dünyada en çok Facebook kullanan ülkelerden biriydik. Amerika ile medya kullanımı açısından oldukça benzer özellikler gösteriyoruz. Bu tabii çocuklar açısından risk oluşturuyor. Genel toplumsal trendde böyle bir şey oluşunca çocuk ister istemez onun içinde alışkanlıklarını ediniyor. Biz iletişim çalışan akademisyenler olarak hep şunun üzerinde duruyoruz: Nasıl ki bazı şeyleri öğreniyoruz, medya kullanmayı da öğrenmek zorundayız, iyi bir medya okur yazarı olmak zorundayız. Bu da eğitimle mümkündür. Medya okur yazarlığı dersleri gelsin diye çok uğraşıldı. İletişim Fakülteleri ve RTÜK'ün iş birliğiyle, Millî Eğitim Bakanlığı devreye sokularak seçmeli de olsa bu ders açıldı. Dersi verecek iletişim fakültesi mezunlarının formasyonu olmaması, öğretmenlerin de bu dersi vermemesi nedeniyle proje maalesef hedefine ulaşamadı.

Peki bu tür bağımlılıklar çocukların geleceğini nasıl etkileyecek?

Dijital medya bağımlılığının çocuğun geleceğini olumsuz etkileyeceğini yapılan araştırmalardan biliyoruz. Bu alışkanlık çocuğun zihinsel, ruhsal ve bedensel gelişimini olumsuz etkileyebilecek bir boyuta ulaşabiliyor. Bu bakımdan çocuğun dijital medyayla kurmuş olduğu ilişkinin mutlaka bilinçli bir çabayla kontrol altına alınması, sınırlandırılması önem taşıyor. Burada bizim içeriğe odaklanmamız gerekiyor. Çünkü pandemi dönemi gösterdi ki içerik sadece eğlence değil, sadece oyun değil, sadece film değildir. Bunun bir de enformasyon boyutu, eğitim boyutu var. Dolayısıyla çocuğu eğitim için ekran başında olmaya teşvik ederken oyun için kısıtlamak gerekiyor ve tüm bu kurguyu dengelemek meselenin kendisi oluyor. Yani farklı içerik türleri arasında dengeli bir tüketimi de gözetmemiz lazım. Dijital medya sadece oyun için kullanılıyorsa orada bir sorun vardır. Bunun sonu da bağımlılıkla biter. Önce kullanım bozukluğu ile kendisini gösteren sorun daha sonra çok ciddi bir soruna dönüşebiliyor.
 

Burada ne tür bir dengelemeden bahsediyoruz?

Çocuk günde üç-dört saatini oyuna ayırıyorsa ve başka bir amaç için de dijital medyayı kullanmıyorsa, zaman içinde giderek daha fazla oranda oyun oynamak istemeye başlayacaktır. Oysa şunu öğrenmeli: "Sınırlı sürede oyun da oynayacağım ama aynı zamanda eğitim amacıyla, bilgi edinme amacıyla da dijital medyayı kullanacağım." Tek odaklı kullanım bağımlılık riskini artırıyor. Onun için içeriğin dengelenmesi ve kontrol edilmesi ilk önemli detay. İkincisi de sürenin kontrolü. Ne yaparsanız yapın, hangi kombinasyonla kullanırsanız kullanın, mutlaka süreyi kontrol altına almalısınız.

Önerilen bir süre formülü var mı?

Öneriler, hangi içerik ve amaçla kullandığınız gerçeğine göre değişiyor. Net olan şu ki 0-3 yaş arasındaki çocukların hiçbir şekilde ekranla ilişki kurmaması gerekiyor. Bilimsel olarak sakıncalı bulunan bu kullanım ebeveynler tarafından o kadar rahatlıkla ve sorumsuzca kullanılıyor ki! Ben bazen AVM'lerdeki yemek katlarında anne-babaların çocuklara yemek yedirmek için karşılarına tablet, telefon koyduğunu görüyorum. Çocuk karşısında ekran olmadan yemek yemiyor.
 

Peki bu çocuğun hayatı boyunca bu ekran ilişkisi devam mı edecek?

Biz üniversite öğrencileriyle iç içe yaşıyoruz. Bugüne kadar her tür jenerasyonu gördük. Şu anda da Z kuşağıyla yoğun bir temas içerisindeyiz. Ben çok sayıda tek başına oturmuş yemek yerken cep telefonu ya da laptop üzerinden içerik tüketen öğrenci görüyorum. Bu onları asosyalleştiriyor. Çünkü normalde yemek sosyalleştiğimiz bir ortamdır. Ancak bunu eğer bebekliğinden itibaren böyle deneyimlediyse, yani yemek yemeyi, sofra ortamını dijital içerik tüketerek deneyimliyorsa bu alışkanlık ileriki yaşlarında da devam ediyor.

Bu durumun nasıl tehlikeleri var?

Şununla yüzleşmemiz gerekiyor ki bu alışkanlığı çocuğa ebeveyn kazandırıyor. Çocuğun yemek yemeğe ihtiyacı var. Ebeveyn de bunu ekranla ilişkilendiriyor. Yani çocukta suç yok ama sonuçta bu davranışı öğreniyor. Yemekteki asosyallik anneyle, babayla, kardeşle iletişimi de olumsuz etkiliyor. Biraz büyüyüp çocukluk çağına geldiği zaman aynı alışkanlıklar devam ediyor. Bugün en önemli sorunlardan bir tanesi aile içi iletişimin kopma tehdididir. Aileyi buluşturan yemek ortamı bile bireylerin kendi medya aktivitelerini sürdürdüğü bir ortama dönüşüyor. Baba haber takip ediyor, anne kendisiyle ilgili içerikleri tüketiyor, çocuk oyun oynamaya devam ediyor. Oysa aile içi iletişim çocuğun gelişimi açısından hayati öneme sahip. Bu iletişim süreci kesintiye uğrarsa çocuk, gelişiminde çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Normalde ailedeki iletişim çocuğa gerçek hayattaki sosyal ilişkiler için bir tecrübe kazandırır. Dolayısıyla anne babasıyla doğru düzgün iletişimi kuramayan bir çocuğun sokakta bu iletişimi gerçekleştirmesi oldukça zor oluyor. Sonuçta asosyal, depresif kişilikler oluşmaya başlıyor. Bağımlılık çerçevesinde yapılan araştırmalarda şunu görüyoruz ki aile iletişimi zayıf olan çocukların bağımlı olma riski daha fazla. Aile içi iletişimi kuvvetlendirmenin yolu da yüz yüze iletişimden geçiyor.

Televizyon ve radyo birlikte ailelerle kullanılan cihazlardı. Ancak bugünkü medya araçları öyle değil. Bu aile yapısını tümden değiştirebilir mi?

Televizyon ve radyo kolektif kullanım için tasarlanmış araçlardı. Eskiden evimizde sadece bir televizyon varken bugün herkesin kendi ekranı var. Televizyonla kurulan ilişki bu anlamda çok farklılaştı. Artık ortak alanda izlenilen bir televizyon yok. Herkes odasına çekiliyor ve orada kendi içeriğini tüketiyor. Bunun tetikleyicisi sadece aracın küçülmesi değil, aynı zamanda içeriğin çeşitlenmesi. Bireysel tüketim arttıkça kontrol kaybı olmaya başladı. Oysa ailecek televizyon izlediğimizde ister istemez süreyi ve içeriği kontrol edebiliyorduk. Bugün hiç kimse televizyon, bilgisayar veya telefon gibi araçları ortaklaşa kullanmak istemez. Bu bireysel kullanım da sorunu tetiklerken hepimizi daha bireysel yaşamlara sürüklüyor. Sosyal alanlarda, kalabalık içinde konuşmadan telefonuyla ilgilenenleri görmemizin, yüz yüze iletişim yöntemini kullanmayan, sosyalleşemeyen çağımızın depresif, bunalımlı insanına daha sık rastlamamızın nedeni de budur. Çağımızın en popüler üniversite bölümlerinden birinin psikoloji olması boşuna değil. İçinde yaşadığımız hayat, dijital medya ortamının da teşvikiyle bizi bireysel dünyalara hapsediyor ve o dünyalar içerisinde zaman zaman çaresiz kalıyoruz. Hayatın dayattığı zorluklarla baş edemez hâle geliyoruz. Bu hâl bizi dijital içeriklere yöneltiyor. Orada niye bu kadar çok zaman harcıyoruz sanıyorsunuz? Çünkü dijitalde gerçek hayatı unutuyoruz. Baş edememe duygusu illa ki bir telafi mekanizmasını devreye sokuyor. Bu kimi için oyun, kimi için kumar, kimi için alkol, kimi için madde oluyor. Bunların hepsi geçişken bağımlılıklar olduğu için çok tehlikeli. Geleneksel kültürümüzün de öğütlediği gibi aza kanaat etmeyi öğrenmemiz ve yeterince tüketmeye çaba göstermemiz gerek. Medyanın bize sunmuş olduğu imkânları irademizle kullanır hâle gelmemiz lazım. Farkındayım, bunu yetişkinler bile yapmakta zorlanıyor. Çocuklar için bu daha da zor. Onun için iyi bir rehberliğe ihtiyaç var. Önce aileleri eğitmek gibi ağır bir sorumluluğu hep birlikte üzerimizde taşıyoruz. Çocuğun doğumundan itibaren her ebeveynin üzerinde bu büyük bir sorumluluk olarak yer ediyor. Üstelik bence bu millî de bir sorumluluk. Bizim sağlıklı bir gelecek inşa edebilmemiz için nesillerimizin iyi bir şekilde bir şekilde yetişmesi gerekiyor. Bu ailenin bireysel tercihi olamaz, olmamalıdır.
 

Ebeveynler nasıl bir tutum sergilemeli? Tavsiyeleriniz var mı?

ilk olarak çocuk neyi nasıl kullanacağını aileden öğreniyor. Dolayısıyla biz rol model olmak zorundayız. Biz gündelik hayatımızı elimizde sürekli telefonla, laptopla, açık bir televizyonla geçiriyorsak çocuk buna uyum sağlıyor. Ama çocuk şunu da öğrenebilir: Evet, bunlar elimizde, bizi eğlendiren, bilgilendiren araçlar. Ama bunlar için sınırlı bir zaman kullanmalıyız. Yine araştırmalar gösteriyor ki kullanılmadığı zaman kapalı olan televizyon doğal olarak günlük ekran süresini azaltıyor. Kullanmadığımız zaman kapalı olan bilgisayar aynı şekilde durumu dengeliyor. Her ailenin kendine özgü uygulanabilir kurallar oluşturması önemli.
Şöyle kurallardan bahsediyorum: Bir, akşam sofrada bir araya geldiğimiz zaman bütün ekranları bırakıyoruz ve sohbet ediyoruz, iki, ekran kullanımı için belli, günün belirli zamanlarını ayırıyoruz ve süresini tanımlıyoruz. Mesela şu kadar televizyon, bu kadar oyun, bu kadar diğer içerik gibi. Ama buna ebeveyn olarak önce bizler uymalıyız. Yani süreyi ve içeriği sınırlayacak kontrol altına alacak kurallar oluşturup, hatta bunları yazıp eve asmak, kurallara uyulmadığı zaman uyarmak çok önemli. Bunun yanında ev içinde medyayı her yerde erişilebilir hâle getirmememiz gerekiyor. Oysa bugün pek çok ailenin çocuklarının odalarını bir medya merkezine dönüştürdüğünü görüyoruz. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu, oyun istasyonları... Bir çocuğun odasında yatağı, çalışma masası ve kitaplarını koyacak küçük bir kitaplığı dışında temel ihtiyacı yoktur. Kendi odasında, kendi medyasıyla baş başa kalan çocuğun ana meşgalesi medya tüketimi oluyor. Aile de çocuğun odasına yerleştirdiği medyayı kontrolde aciz kalıyor. Olay o kadar büyüyor ki çocuklar sofraya zor getiriliyor. Hatta mesajla masaya çağrılıyor. Çünkü aile biliyor ki çocuk dijitalde online. Bu anlamda ebeveynlere bir önerimiz de şu, şarj istasyonları. Şarj aletleri çocukların odasında da yatak odalarında da olmamalı, Evin bir alanı ortak şarj istasyonu olarak ayarlanmalı. Herkes cihazını bu noktada şarj ederse belli süreliğine dijital hayattan uzaklaşmak daha mümkün hâle gelebilir. Şarj aletleri yatak odalarına girerse dijital dünyadan uzaklaşmak da zorlaşıyor.
 

Meseleye bir de tersinden bakalım. Çocuğu dijital dünyadan tamamen uzak tuttuğumuzda da mesele bir arzu nesnesine dönüşüyor. Eline ilk geçen fırsatta ise âdeta o dünyanın içine kontrolsüzce düşüyor... Bunu nasıl çözeceğiz?


Nasıl bedenimizi kontrol altında tutmak ve sağlıklı olmak için besin diyeti yapıyorsak ruhsal sağlığımızı korumak için de medya diyeti yapmak zorundayız. Bilinçli beslenme gibi, bilinçli medya kullanımını tercih etmek durumundayız. Bu da bir çaba gerektiriyor, ilk olarak medya yerleştirme, İkincisi süre kontrolü, üçüncüsü içerik kontrolü ve dördüncüsü de ev içerisinde medya tüketimi olmayan serbest zaman aktiviteleri oluşturmak. Çocuk oyun oynarken ebeveyn medyayı elinden çekip alıyor, artık yeter, diyor. Evet yeter ama şimdi ne yapacak çocuk? Başka bir alternatif var mı? Alternatif üretmek gerekiyor. Aksi hâlde oluşacak yoksunluk hissi çocuk için başka fırtınalara neden olacaktır. Bu noktada ev dışı etkinlikler de oldukça önemli. Eğer dijital medya kullanımını alternatif etkinliklerle sınırlandırmazsanız işin ucu bağımlılığa varıyor. Çocuğun haz alma sürecinde dijital medya ana unsur hâline getiriliyor. Dolayısıyla onu o dijital dünyadan tableti elinden alarak, yani çatışarak değil, mutlu olabileceği, haz alabileceği yeni ortamlar yaratmak, etkinliklerle buluşturarak çıkarmak gerekiyor. Nitekim bu tür aktivitelere katılan çocukların dijital medyayla kurmuş olduğu ilişki daha kontrollü, daha kabul edilebilir düzeylerde oluyor.
Bağımlılıklar arası geçiş olabilir.

Bir çocuğun bağımlılığı olduğunu ne zaman anlıyoruz?

Aileler maalesef sorunu bir krize dönüştüğü zaman görüyor. O zaman da geri dönüşü çok zor oluyor. Yani çocuk okula gitmek, ders çalışmak yerine sürekli oyun oynamak istiyor ve buna müdahale edildiği zaman da olay çıkarıyorsa bu belli bir düzeyde bağımlılığın göstergesidir. Şunu da biliyoruz ki herhangi bir alanda bağımlı olan birey diğer bağımlılık alanlarına çok daha kolay geçiş yapıyor. Oyun masum bir şey gibi gözüküyor ki onun da kumara sıçratma tehlikesi var, riski var. Araştırmalar gösteriyor ki oyun ve kumar arasında ince bir sınır var. Birisi oyun bağımlısıysa daha kolay kumar bağımlısı oluyor. Alkol bağımlısıysa daha kolay madde bağımlısı olabiliyor. Bu nedenle her türlü bağımlılık tehlikelidir. Masum bir bağımlılık türü yoktur. Tüm bunlar sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.